Breaking News

Ünlü 10 Batı Düşünürü

albert-camus-sözleri

Albert Camus (1913-1960): 20.yüzyılın en güçlü Cezayirli yazarlarından biridir. Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir “varoluşçu” ya da “absürdist” olarak tanımlamaz. 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak, Rudyard Kipling’den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.
Max Weber (1864-1920): Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı. Modern antipozitivistik sosyoloji incelemesinin babası olduğu düşünülür. Sosyolojiyi metodolojik olgunluğa ulaştırmıştır. Weber, siyaset sosyolojisi ve eğitim sosyolojisi alanında yaptığı araştırmalarıyla da tanınır. Marx’ın sınıf temelli çözümlemelerinin yerine statü kavramını getirmiştir. Bürokrasi üzerine çalışmalarıyla tanınır.
Henry (Henri) Bergson (1859-1941): Fransız filozof. Sezgiciliğin kurucusudur. İnsan yaşamının başlangıçta yönlendirici bir atılımla sürekli gelişme süreci içinde olduğu görüşünü savunmuştur. Paris’te doğdu, gene orada öldü. Yapıtlarında deneycilik, usçuluk ve görecilik akımlarına karşı eleştiriye dayalı savlar ileri sürdü. Bergson bu çalışmalarının yanı sıra değişik felsefe dergilerinde araştırmalar, incelemeler yayımladı. Einstein’ın zamanla ilgili kuramı konusunda, kendi görüşlerini, özellikle “süre” sorununu içeren bir çalışma yaptı. Bu çalışmasında, Einstein’ın “zaman” kavramı ile kendisinin “süre” kavramının bağlantılı olduğu görüşünü savundu.
Jean-Paul Sartre (1905-1980): Ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yy’a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.
Albert Schweitzer (1875-1965): 1952 Nobel Barış Ödülü sahibi Alman humaniter doktor, filozof, müzisyen, teolog, hayvan sever ve anti-nükleer aktivistti. Schweitzer, iki doktorasına rağmen tıp doktoru olmaya karar verdi; Afrika’da doktorluk yapma amacıyla 30 yaşından sonra tıp tahsili yaptı; Gabon’da bir hastane kurdu ve yaşamını yöre halkının sağlığına adadı. Geliştirdiği “yaşama saygı felsefesi” ile günümüzdeki çevreci ve hayvan sever hareketlerin öncüsü kabul edilir.
Martin Buber (1878-1965): Avusturya doğumlu Yahudi asıllı bir filozoftur. Ben-sen ve ben-o ilişkileri arasındaki fark merkezli bir tür dinsel varoluşçuluk üzerine kurduğu diyalog felsefesi ile ünlüdür. Viyana’da, dindar bir Yahudi aileden gelmiştir, fakat sonrasında Yahudi geleneklerinden koparak felsefe hakkında dünyevi çalışmalara başlamıştır. 1902 yılında Die Welt dergisinin editörü olmuştur. 1923 yılında varoluşçuluk hakkında ünlü Ich und Du (Almanca: Ben ve Sen) makalesini yayınlamıştır. M. Buber, “Ben-Sen” ilişkisini “Ben-O” ilişkisinden ayırır ki bu ayrım, varoluşçuluğun en önemli problemini oluşturur. Bir başka ifadeyle, insanın bir nesne olmayıp, bir şahıs olduğunu ifade edilebilme imkânları aranır.

Bertrand Arthur William Russell (1872-1970): Britanyalı filozof, matematikçi, tarihçi, toplumsal eleştirmen. Hayatının çeşitli dönemlerinde kendisini liberal, sosyalist ve barışsever olarak tanıtmış ayrıca hiçbirine derinden bağlı olmadığını itiraf etmiştir. Gottlob Frege ve Ludwig Wittgenstein ile birlikte analitlik felsefenin kurucusu kabul edilir. Russell önde gelen savaş karşıtlarındandır. Serbest ticareti ve anti emperyalizmi desteklemiştir ve barışsever tutumundan dolayı Birinci Dünya Savaşı sırasında hapishanede yatmıştır. Daha sonra Adolf Hitler’e karşı kampanyalar düzenlemiş, Stalinci totalitarizmi eleştirmiş, Vietnam Savaşı’ındaki tutumu nedeniyle Amerikan hükümetini suçlamıştır. Aynı zamanda nükleer silahsızlanmanın dobra savunucularındandır. Son eylemlerinden bir tanesi İsrail’in Orta Doğu’daki ülkelere karşı izlediği tutumu eleştirdiği bir bildiri yayınlamasıdır. İnsan Haklarını ve düşünce özgürlüğünü savunduğu yazıları dolayısıyla 1950 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.

Friedrich Ludwig Gottlob Frege (1848-1925): Modern Matematiksel Mantık’ın ve Analitik felsefenin kurucusu sayılan Alman matematikçi, mantıkçı ve filozof. Aristo’dan sonraki zamanların en büyük mantıkçısı kabul edilir. 1879’da yayınladığı, devrim niteliğindeki Begriffsschrift veya Kavram yazısı, Aristo’dan beri nüfuzunda bir değişiklik olmayan eski Terim Mantığı’nın yerini alarak mantığın tarihinde yeni bir dönemi haber veriyordu. Begriffsschrift bugün matematiğin her alanında kullanılan nicelikleme gibi, Orta Çağ’ın Çoklu Genelleme Problemi’ne çözüm getiren kavramlar ve fonksiyon ve değişkenlerin açık bir şekilde konumlandırılması gibi özellikleriyle temelleri sarstı. Ludwig Wittgenstein ve Edmund Husserl da felsefî açıdan etkilediği kayda değer insanlardır.

Sir Karl Raimund Popper (1902-1994): Avusturya kökenli Britanyalı felsefeci. Bilim felsefesine önemli katkılarda bulunmuştur. Yanlışlanabilirlik ilkesi, Popper’in bilim kuramının temelidir. Onun bilimsel yöntem görüşü, “bütün sistemleri zorlu bir sınamadan geçirerek, sonunda nispeten elverişli” sistemi seçmek amacıyla, her kuramı yanlışlamaya tabi tutmaya dayanır. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise, bilimseldir. En iyi kuram “zamana bağlı olarak yanlışlanabilir, çürütülebilir olan kuramdır” demiştir. Popper’e göre yöntembilim kuralları hem doğabilimlerine hem de toplumbilimlerine uygulanabilir. Popper’in tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır: Ona göre, olayların peş peşe gelişi hakkındaki bilimsel açıklamalar, eğilimler ve ön-deyiler kanun değildir. Eğer mutlaka bir şey denecekse bir yönelimdir.

George Edward Moore (1873-1958): İdealizme olan şiddetli karşı çıkışıyla ün kazanan Moore, Bertrand Russell, Ludwig Wittgenstein, ve (onlardan önce) Gottlob Frege, ile birlikte analitik felsefe akımının kurucularından biridir. Ahlak ve bilgi konusundaki görüşleriyle tanınan Moore, ahlakın temel kavramı olan iyinin, daha basit başka bir şey aracılığıyla tanımlanamayan, analiz edilemeyen, fakat belirli şeylerin ya da durumların, ahlaki bir sezgiyle bilinebilecek doğal olmayan bir niteliği olduğunu öne sürmüştür. Doğruluk, ödev gibi diğer ahlaki kavramlar ise, söz konusu iyilik niteliğini yaratabilen ve koruyabilen faaliyetler ya da eylemler yoluyla tanımlanabilir. Bilgi alanında deneyci bir bakış açısı benimseyen Moore, çoğu zaman empirizmden çıkartılan kuşkucu sonuçlardan sakınmış ve idealizme şiddetli eleştiriler yöneltmiştir. Sağduyunun dünyanın doğasıyla ilgili görüşlerini kuşkucu ya da metafiziksel görüşler karşısında savunan Moore, felsefi problem ya da güçlükler söz konusu olduğunda benimsenecek doğru yaklaşımın, problemi çözmeye kalkışmazdan önce, güçlüğü doğuran şeyin ne olduğu sorusunu sormaktan meydana gelmesi gerektiğini iddia etmiştir.

*

Safure Nermin Öz

az@ahirzaman.com.tr

www.hepsi10numara.com

Bir önceki yazımız olan Nietzsche'den 10 Bilgelik Sırrı başlıklı makalemizde düşünürler, güzel sözler ve Nietzsche hakkında bilgiler verilmektedir.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir