Not Defteri
Aşkın sıcaklığını, acısını, güzelliğini, zorluğunu, mutluluğunu anlatan bir film The Notebook. Filmin konusu aslında zengin kız fakir oğlan üzerine kurulu olsa da; kurgu, senaryo, oyuncular bu filmi özel kılıyor. Başrollerinde Rachel McAdams ve Ryan Gosling’in bulunduğu film; sararmış bir not defterinden anlatılan ve yıllar önceden kopup gelen bir aşk hikayesini işliyor. 40’lı yıllarda, Kuzey Karolayna’daki sahil kasabası Seabrook’a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah’la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar. Genç kız zengin bir ailedenin kızıdır. Delikanlıysa değirmende çalışan bir işçidir. Hiçbir şey düşünmeden rüya gibi bir yaz geçirirler. II. Dünya Savaşı’nın kızıştığı bir dönemde yaşanan koşullar aşıkları ayırır. Sevdiği kızı aklından hiç çıkarmamış olan Noah savaştan döndüğündeyse kötü bir sürpriz onu bekler. Allie gönüllü olarak çalıştığı bir askeri hastanede tanıştığı Lon ile evlenmek üzeredir.
Aşk Engel Tanımaz
Anna Scott, dünyanın en tanınmış film yıldızıdır. Bütün magazin dergilerine kapak olmuş ve her adımı takip edilen, haber yapılan bir yıldız… William Thacker ise bir kitabevi sahibidir. Durgun bir işe sahip sıradan biri… Boşandığından beri, aşk hayatı olmayan bir adam… Onları birleştiren nokta ise ikisinin de hayatında da bir şeyin eksik olması. İlk karşılaşmalarında bile ikisinin de aklından geçen son şey aşk… Julia Roberts ve Hugh Grant’ın başrollerini paylaştığı film, aslında sakin ve yalın bir aşk hikayesini anlatıyor.
İngiliz Hasta
Kristin Scott Thomas ve Ralph Fiennes’ın başrolünü üstlendiği film, Michael Ondaatje’nin romanından sinemaya uyarlandı. Anthony Minghella’nın kamera arkasına geçtiği yapım, ‘En İyi Film’ de dahil olmak üzere dokuz dalda Oscar ödülü kazandı. Film, II. Dünya Savaşında Sahra Çölü’nde geçirdiği uçak kazası sonucunda vücudunda derin yanıklar oluşan haritacı Almasy’nin tedavi gördüğü hastanede geçmişi ve yaşadığı büyük aşkı anımsamasını anlatıyor. Film boyunca aşkın farklı türleri çıkıyor insanın karşısına; Hana’nın hastasına duyduğu şefkat, Kip ile yaşadığı aşk, Almasy ile Katharine’in ilişkisi ve Almasy’nin milliyetçi tutkular yüzünden mahvedilen çöle duyduğu sevgi…
Titanik
Sinema tarihinin en görkemli aşk filmlerinden biri Titanic. Müziği, senaryosu, oyuncuları, görüntüleri… Hepsi hafızımıza kazınmış gibi. 200 milyon dolarlık bütçesi, 2 milyar dolarlık gişesiyle yayınlandığı tarihten itibaren 12 sene boyunca tüm zamanların en çok izlenen filmi olma özelliğini kimseye kaptırmadı. Avatar filminin de yönetmeni James Cameron’un imzasını taşıyan film 11 dalda Oscar’la ödüllendirilmiş bir yapıt. Biri aristokrat diğeri proleter iki gencin aşkını anlatıyor Titanic. Başrollerinde Leonardo Di Caprio ve Kate Winslet paylaşıyor. Batmaz, sarsılmaz denilen lüks yolcu gemisi Titanic’in ilk ve son yolculuğuyla başlayan kısa soluklu ama ölümsüz bir aşk hikayesi…
Aşk Tesadüfleri Sever
Mehmet Günsür ve Belçim Bilgin Erdoğan’ın rol aldığı Aşk Tesadüfleri Sever, çocukluk ve ilk gençlik yılları boyunca yolları Ankara’da kesişen ve sonra İstanbul’da tanışan Özgür ve Deniz’in hikayesini anlatıyor. Film bir yandan onların engellerle dolu aşkını anlatırken bir yandan da geri dönüşlerle onların bugününü yaratan günlere uzanıyor. Film Türkiye’nin 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarını ziyaret ederek, o yılların artık unutulmaya yüz tutmuş popüler kültür öğelerinden, müziklerinden, yaşam biçimlerinden ve alışkanlıklarından besleniyor. Filmin bir diğer özelliği de pek çok gerçek hikayeden derlenmiş olması. Bu nostalji dolu, duygusal film yıllarca aklınızda kalacak. Ve son bir not; bu filmi izlemeye karar verirseniz sehpanın üzerine bir kutu mendil koymayı ihmal etmeyin.
Sil Baştan
Jim Carrey ve Kate Winslet’in başrollerini paylaştığı Eternal Sunshine of Spotless Mind da bol ödüllü bir film. Clementine’in Joel Barish ile yaşadığı iki yıllık ilişkiye dair tüm anıları katıldığı bir teknolojik deney sonucu silinir. Bunu öğrenen Joel çok üzülür ve aynı prosedürü kendi üzerinde uygulatmaya karar verir. Bütün anılarını sildirmek için derin uykuya yattığında, gözlerinin önünden Clementine ile yaşadığı günler geçer. Joel aslında Clementine’i unutmak istemediğini anlar ve olaylar başlar. Film hafızaları silinirken, yaşanılan ilişkiyi gözler önüne serer. Joel bir kez daha oldukça iyi başlayan ve sonradan tadı kaçan ilişkiyi izler. Fakat zaman geçtikçe ve sıra yaşanılan güzel şeylere gelince, üzerindeki müdahaleyi durdurmak ister. Pişman olmuştur! Film anılarımızın kötü bile olsa hayatımızın bir parçası olduğunu ve onlardan vazgeçemeyeceğimizi çok güzel bir dille anlatıyor. Pek çok kişi için film ‘tekrar tekrar izlenilesi gereken filmler listesi’nde bulunuyor.
Cesaretin Var mı Aşka?
Bu filmi izlemeden önce bilmeniz gereken şey şu: Bu klasik bir romantizm filmi değil. Kalıpların dışına çıkan bir aşk hikayesi. Marion Cottillard ve Guillaume Canet’in başrollerini üstlendiği Jeux d’Enfants annesi kanser ve ölmek üzere olan Julien ve göçmenliğin zorluğu ile başa çıkmaya çalışan Sophie’nin hikayesini anlatıyor. Bu iki çocuğun oynadıkları cesaret oyunu her geçen gün aşklarını alevlendiren, onları bir yandan zevk bir yandansa işkence eden bir hale dönüşür. “-Cap ou pas cap? –Cap!” (-Var mısın yok musun? -Varım!) diyerek sürekli iddialaşan Sophie ve Julien’in hikayesi zamanla hayatın zorluklarının da onlara yaşattıklarıyla tam bir yıkıma dönüşür. Pembe masallardan çok daha farklı bir romantizm ve aşk hikayesi izlemek isterseniz filmi mutlaka izleyin.
Özel Bir Kadın
Zengin ve yakışıklı işadamı Edward etrafındaki kadınlardan ve hayatının tekdüzeliğinden çok sıkıldığı bir anda New York caddelerinde güzel Vivian ile tanışır. Beraber geçirdikleri büyülü bir geceden sonra aralarında bir anlaşma yaparlar. Bir hafta boyunca sevgili olacaklar ama bu haftanın sonunda herkes yoluna devam edecek. Vivian geceleri tekrar yol kenarlarına, Edward elit yaşamına… En lüks otellerde kalıp, zengin kıyafetler ile bambaşka bir hafta geçiren Vivian gönlünü kaptırmaya başladığı anda Edward’dan uzaklaşmaya karar verir. Zira hayat standartlarının farklılığının duyguların önüne geçeceğinden şüphesi yoktur. Fakat aşkın gücü onların bu rüya gibi bir haftalarını gerçek hayatla birleştirir. Ortada ne standart ne de bir fark kalır… Gişe rekortmeni 1990 yapımı bu filmin Julia Roberts’ı üne kavuşturduğunu söyleyebiliriz. Richard Gere ile başrollerini paylaştığı filmin müziği de film kadar ses getirmişti.
Mert Fırat, Saadet Işıl Aksoy ve Lale Mansur’un başrollerini paylaştığı film hikayesiyle bir adım öne çıkıyor. İşitme engelli Onur ile çağrı merkezinde çalışan Zeynep’in aşkını anlatan film, aşkın hiçbir engel taşımayacağını şiirsel bir dille seyirciyle buluşturuyor. “Konuşmadan anlaşmak mümkün müdür?” sorusuna cevap arayan film ötekileştirmenin her türlüsüne karşı dururken bir yandan da insanın içini burkuyor, acıtıyor, güldürüyor, umutlandırıyor…
Kasımda Aşk Başkadır
Keanu Reeves ve Charlize Theron’un başrollerini paylaştığı Kasımda Aşk Başkadır, tüm zamanların en çok konuşulan aşk filmlerinden biri. Nelson ve Sara’nın durumu pek de alışılagelmiş ilişkilere benzemiyor. Beklenti yok, baskı yok, bağ yok. Sara için ‘bir aylık’ bir ilişki. Fakat ikisinin de atladıkları nokta birbirleriyle kurdukları derin bağ ve aşk. Sevgililer Günü için gerçekten çok özel bir alternatif…
*
Kaynak: Elele
Bir önceki yazımız olan Dünyanın En İyi 10 Havayolu Şirketi başlıklı makalemizde dünyanın en iyi kadınları, en iyi astrologlar ve en iyi dizi oyuncuları hakkında bilgiler verilmektedir.