Breaking News

İstanbul’u Geziyorum

İSTANBUL’U GEZİYORUM

SIR MEYHANELERİ, SURLARI, GİZLENMİŞ SOKAKLARI, CAMİLERİ, KİLİSELERİ, İNSANLARI…

Ayşegül Kuşçu bu sefer bizi şaşırttı ve bir seyahat yazısı ile karşımızda. Tabi ki yine harika yine enfes cümleleriyle…

 

İstanbul al beni, ne yaparsan yap,

Yollarıma taş koysalar da sana döneceğim…

Kalp nakışı bu şehirde yerimi bilemedim hiç. Çünkü öyle kimin aşık olduğunu umursamaz, yoklama yapmaya tenezzül etmez, sen bilirsin edasıyla burnu havada, güzelliğinin öyle farkında kaybetme duygusundan yoksun ki onu kazanamazsın hiç.

Her hafta sonu eskimiş bir saksının içinde hiç solmayan bir çiçek kokluyorum.

İlk yolculuğum sır meyhanelerineydi. Karaköy’den başladık. Rehberin dilinden yaşanmışlığa daldığımda sanki sokaklarda geçmişte yaşıyordum. Ara bir sokakta tam bir hikayenin ortasında ikram edilen bol sulu rakının tadı hala damağımda. Elimde plastik bardaktaki rakıyla dolaşırken kendimi o zamanlardaki gibi kuytu bir köşede gizlice içkisini birkaç yudumda bitiren bir hamal ya da sokaktan geçen bir delikanlıydım. Bu arada çok kıymetli insanları tanıma fırsatım oldu. Karaköy’den dolmuş misali her durakta duran Haliç vapuruna bindik. İstanbul’un tüm tarihini panoramik olarak suyun üzerinde dinlemek benim için ayrı bir lezzetti. Tarihe daldım dedim ya, kendimi Haliç’in ortasında bir kayıkta elimde şemsiye flört etmeye hazır güzel, narin bir kadın olarak hayal ettim. Uzaktan yaklaşan kayıktaki erkeğin kim olduğu merakını gerçekten hissettim.  Ayrıntıları vermiyorum çünkü bence sen kendin dinlemelisin.

Balat en sevdiğim semtlerden. Sadece erkeklerin, özellikle Roman müzisyen kardeşlerimizin takıldığı kahvede ikram edilen çayın da tadı samimi farklıydı. En son Cibali’de bir meyhanede turumuzu sonlandırdık. Neticede turun sırrı da buydu.

Rakımızı önceden aldık. Çünkü gideceğimiz meyhanede sadece kendi yaptıkları rakıyı servis ediyorlardı. Tabi benim onu tatmam gerekti. Ufak, tamamen camlı bir dükkanın önüne geldik. Camlar bordo perdelerle kapalıydı. Tek başına önünden geçsem asla oranın bir meyhane olduğunu anlayamazdım. Neyse, girdik içeri. Gurupta sadece dört kadındık. İçeride sağ masada beş kişi, sol tarafta iki kişi demleniyordu. İzbe ve karanlık bir yer. İlerdeki son ve tek uzun masaya oturduk. Kasanın önünde bir masa daha vardı. Biri eski emniyet müdürü, diğeri maliye müdürü karşılıklı oturmuşlar, rakılarını yudumluyordu. Hepsi bizi görünce selam verdi. O meyhanede tek yabancı bizdik. Diğerleri hep oradaydı. Bir kadın ve yazar olarak benim için muazzam anlardı. Hepsini inceledim. Hala yüzleri, kıyafetleri hatta rakı içişleri hafızamda çok net. Bir saat sonra hepimiz kaynaştık. Atışmalar başladı. Espriler havada uçuşurken şarkılar eşlik ediyordu. Mezeler çok lezzetliydi ama meyhanenin rakısı yeni rakıdan güzeldi. O meyhanede demlenen herkesin bir hikayesi vardı. Az çok dinledik, insan işte hüzünlüydü. Bu kaderin vurduğu insanları başka zaman tanıma fırsatım olmazdı. Asla bir taşkınlık olmadı ama ilk zamanlar bence biz kadınların varlığından tedirgin oldular. Elbette ister istemez çeki düzen verdiler kendilerine. İki saat takıldıktan sonra kalktık ama bana sanki tam gün oradaymışım hissinde bir doluluk duygusu verdi. Geçmişin alışkanlığının süre geldiği bir şehri yaşamak güzeldi.

Haftalardır geziyorum bu şehri, bir sene gezsem yetmez. Yirmi dört yıldır yaşadığım güzeli yeni tanıyor olmam aslında görücü usulüyle evlenmişiz de sonra sevmişim duygusunu yaratıyor kalbimde.

O camilerin ihtişamı nedir? Dinlerin mozaik karmasına yolculuk heyecan verici. Özellikle Karaköy’deki çatı katındaki kilisedeki yapılan ayinin cemaat azlığı etkiledi beni.

Eyüp, Üsküdar. Hepsi ayrı bir hikaye. Sadece şunu söyleyebilirim sana, Üsküdar yolculuğumuzun bir bölümü mezarlıklardı. O anlarda tek düşündüğüm mezar taşıma yazılacak yazıydı. Eyüp’teki katillerin mezar hikayesi de ilginçti. Benden değil anlatandan dinlemelisin. Okumakla, gezerken dinlemek farklı çünkü.

Sırtımda çantam tüm gün yürüyorum. Sırada Beyoğlu’nun arka sokakları var. Defalarca arşınladığım İstiklal caddesinin ve arka perde sokakların da bir hikayesi var.

Ayrıntılı anlatsam sayfalar yetmez ve bazı şeyler anlatılmaz yaşanır. Günlük İstanbul turu yapan şirketler var. Ben ‘Bin Bir İstanbul’ ile geziyorum. Özellikle tur rehberi olarak Hüseyin Avni’yi tavsiye ederim. Masal gibi anlatıyor. Bilgi verilince aklımda kalmıyor benim nedense.

Başıboş gezmek var bir de yolculuk yapmak var.

Eski İstanbul seviyor beni, belki bu yüzden hep ona çekiliyorum. Sen de katılsana, hem tanışmış oluruz…

aysegulkuscu2013@gmail.com

 

Bir önceki yazımız olan Doğa Yürüyüşü İçin Gerekli 10 Şey başlıklı makalemizde dağ yürüyüşü, doğa yürüyüşü ve doğada yürümek hakkında bilgiler verilmektedir.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir