İmkânı yok kamaşıp kalmadan gözlerin hiçbir cazibesi olmayacak mavi denizin, yeşil yaprağın ve de uçan kuşun. Bir kıymeti harbiyesi, bir al benisi, bir hayret ifadesi olmayacak. Çünkü bakmanın derdi başka. Çünkü bu bakmalar bildiğimiz bakmalardan çok çok ayrı. Bir bakışın ayrıştırmasında adeta rengârenk çiçeklerin ortalığı kaplaması, merhametin yayılması etrafa. Bir var ki meftun. Bir var ki iblisin canı cehenneme. Bir var ki aşk olsun yeter ki!..
Hayır, hayır. Bunun başka manası olamaz. Bu tedirginliğin, bu kuşkulu vaziyetin, bu daima meraklara sürükleyen halin içinde bir şahdamar mesabesinde olan vecdin. Kendinden geçmenin. Kendinde olmamanın ve hatta ve aslında kendinde olamamanın; yani kendini dizginleyememenin, sürekli bir takip halinde gibi olmanın. Alnının çatında bir ağrı olarak orada oturmanın ve de hiçbir gerekçe hiçbir mania araya girmeden bir iç alem serencamı olarak acılara bulanma hali.
Bir hayattan ayrışma vaziyeti içersinde, kendinden adeta azade olma mecburiyetiyle oradan oraya bir mücrim gibi sürüklenirken bu hâkir bu yapışkan bu kolay kolay geçip gitmeyen bedeni de eziyetlere gark ederek. Haydi bakalım. Taşınmak zorunda olunanın içinde barınan o öfkesi yok olmuş melankolik itkinin nerelere kadar çekip götüreceğini hesap etmek olmaz elbet. Çünkü o bir makamdır da aynı zamanda.. Nerelere kadar ruhu mecbur tutacağı, nefsin azgın istekleri karşısında nasıl bir tavır takınacağı hep meçhul olacaktır. Çünkü hep aykırı, çünkü hep uzak.
Zaten aşık maşuka yaklaşmada da bezgin. Zaten bir yerde kendinin bezgini, zaten bir yerde dünyanın bezginidir aşık. Dünya onun gözünde bir hiçtir artık.Varsa yoksa o dur ruhunu fırtınalara sürükleyen. Onu oradan oraya dolaştıran. Karşı karşıya gelinse dahi sanki karşısında maşuk yok gibi. Birbirlerine var gibi. Bir olmak gibi. Birde yoğunlaşmak gibi. Bir de yanıp kül olmak gibi. Birde vuslata ermek gibi. Bakışları birbirlerinin içinde yok olsa dahi. Onlar orada yok olmuşlardır . Hep bir hasretin, hep bir ateşin, içini yakan kavuran, hep yangınlar çıkartan bir kendini bilmezlerdir artık onlar. Hep olmazların peşindedirler, hep zorlukların, hep acıların peşinde dolanıp dururlar.
Şöyle bir oturulsa, mana aleminde şöyle bir iç içe geçilse, şöyle bir dünyanın ahu zarından vazgeçip hemhal olunsa, heyhat yanmaya kıvılcımlar gerekmez artık. Aşığa kalmaz bir şey, eli bomboş kalır. O zaman bitirir kendini. O zaman alemin sırrı uçup gider. O zaman yangının alevi söner ve ortalığa kapkara bir sis çöker. Göz gözü görmez. Bir düşmanlık çıkar ortaya. Çünkü maşuka hayatiyet veren aşkın halidir. Aşık olmasa zaten maşuk olmaz. Maşuk olmasa aşık olmaz Aşık maşuka bir can borçludur. Maşuk aşığa bir aşk borçludur.Bu böyle olmasa hiç: “Ateş denizlerinde mumdan gemilerle yelken açarak gitmek” mümkün olabilir mi?…
Aslında aşık aşkın mağduru olarak vardır. Maşuk bir sebeptir. Olmasıyla olmaması arasındaki tehlikeli yolda bekleyen bir sığınma evinin sahibesidir. Aşık oraya doğru yola çıkan bir belâ arayıcısıdır. O orada hep vardır. O olmasa aşk bir başına bir şey değildir. Aşk zaten taraflardan müteşekkildir. Aşık bir çileler – belâlar arayıcısıdır. Arar da arar. Maşuk bir vesile olarak ya vardır aşığın yakınında yada hep aşıktan kaçmakla meşguldür. Her iki halde de aşık çileler vadisinde yola çıkmış bütün zorlukları göze almıştır.
Ama vuslat mümkün değildir aşık için.
Derler ki eğer vuslat olursa aşk ölürmüş.
Çünkü aşık ile maşuk aynı ateşte yanarlarmış.
Yanarlarmış da dünya alemin umurunda olmazmış.
Ancak ve ancak bir söylence olarak dolaşırmış insanların arasında. Zaten öyle herkese bulaşmazmış aşk. Derler ki aşkın öyle çok muteber olması az görülmesiymiş yeryüzünde. Ömrü uzun olur lâkin az yaşarmış aşk nedense!…
Boşuna dememiş aşık: “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip”
Aşk olsun emi!…
Mevlana / RUBAİLER
Bir ömür boyunca gül bahçeni göremedik.
O nergis, mahmur ve mest mest gözlerini göremedik.
Sen (vefa) gibi halktan gizleniyorsun,
Biz de çoktan beridir gül yanağına hasretiz…
Ney’le konuştum, dedim ki sana kim cefa etti böyle. Böyle hiç konuşmadan feryatlar, iniltiler neden?
Ney cevap verdi: beni şeker dudaklıdan ayırdılar.
Feryatsız, figansız yaşamayı bilemiyorum ki…
Seni gördüğüm gün kutlu günümüzdür.
Senin çağında geçen her günümüz bayramımızdır.
İsterse felekler. Dönen binlerce alem bize düşman olsun, madem ki sevgilinin aşkı içimizdedir, üzülmeyiz.
Ben senden sarhoşum; afyondan değil!
Artık Mecnun olmuşum. Divânede edep arama!
Benim coşkunluğum yüz Ceyhun’u coşturur.
Benim dönüşüm yüz cihanın başını döndürür.
Gönüle dedim ki söz sırası gelirse
sevgiliye çektiğim üzüntüleri anlat!
Gönül dedi ki yar ile kavuşma çağında
söz konuşmanın hiç yeri olur mu?
Sen öyle bir sevgilisin ki yüz türlü yalvarış ve yakarışlarla ayağına bir öpücük vereyim dedim, bırakmadın. Bana ister su ver, istersen başıma ateş yağdır. Çünkü ülkenin sultanı sensin, ferman senindir.
Zühal yıldızı etrafında dolanırsan Zühal gibi parlarsın. Hak erleri etrafında dolanırsan onlardan biri olursun.
Bu ocağın çevresinde dolaştıkça yakuta dönersin.
Hele sevgilinin etrafında dolandıkça can kesilirsin.
(Divan-ı Kebir’den Seçmeler; Hazırlayan: Yakup Şafak)
Yunus Emre / GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ
Ben yürürüm yana yana aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divâne gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserem yeller gibi gâh tozaram yollar gibi
Gâh akaram seller gibi gel gör beni aşk neyledi
Akar sulayın çağlaram dertli ciğerim dağlaram
Şeyhim anuben ağlaram gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldur beni ya vasluna irdür beni
Çok ağlattın güldür beni gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürem ilden ile şeyh soraram dilden dile
Gurbette hâlim kim bile gel gör beni aşk neyledi
Benzim sarı gözlerim yaş bağrım pâre yüreğim baş
Hâlim bilen dertli kardaş gel gör beni aşk neyledi
Mecnûn oluban yürürem ol yarı düşde görürem
Uyanup melûl oluram gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yûnus bî-çâreyem başdan ayağa yareyem
Dost ilinden avareyem gel gör beni aşk neyledi
Eşrefoğlu Rumi / ADI AŞK
Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Dökülüp varlığı gitmektir adı aşk
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ona tutmaktır adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ona kendini atmaktır adı aşk
Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakîkat
Vücûdu fâni etmektir adı aşk
Fuzuli / GAZEL
Ey firak-i leb-i canan ciğerim hun ettin
Çehre-i zerdimi hun-ab ile gul-gun ettin
Ciğerim kanını gözyaşına döktün ey dil
Vara vara anı Kulzüm bunu Ceyhun ettin
Nice hüsn ile seni Leyla’ya nispet kılayım
Bilmedin kadrimi terk-i ben-i mecnun ettin
Ahd kıldın ki cefa kesmeyesin aşıktan
Aşık-ı vade-i ihsan ile memnun ettin
Cüra cüra mey içip zib-i cemal artırdın
Zerre zerre gözümün nurunu efzun ettin
Ey fuzuli akıdıp seyl-i sirişk ağlayalı
Aşk ehline figan etmeği kanun ettin
Karacaoğlan / KOŞMA
Hey ağalar, ben hocama danıştım,
Arzuhalim yâre sunsam kan olmaz.
Gece, gündüz bu aşk ile yanarım;
Halın nedir,diye bir soran olmaz.
Sevdiğim, sözlerin canıma bestir.
Eğer kem söylersem, dilimi kestir.
Bu güzellik sana kimden mîrastır?
Güzellerde böyle nev – civan olmaz.
Ala göz üstüne hilâl kaşları,
Sırma gibi yanar yârin saçları.
Kirazdır dudağı, inci dişleri,
Selvi sunam gibi gül fidan olmaz.
Karac’Oğlan çıkmış yârin bağından.
Çifte benleri var sol u sağından.
Güzel, bir bûse ver al yanağından;
Nekeslikten kimse bezirgân olmaz.
Aşık Şem’i / KOŞMA
Benden selam eylen nazlı dilbere
Gelip de karşımda dönüp durmasın
Ben güzel sevmeden doydum usandım
Anında hayali gelip durmasın
Benim güzel ile yoktur pazarım
Kaşların arası benim nazarım
Yol üstüne koyun benim mezarım
Yar gelip geçtikçe dönüp durmasın
Gelindi hüsnüne sitemin çoktur
Aradım cihanda akranın yoktur
Nazlı dilber göğsün düğmeler taktır
Esen rüzgâr açıp açıp durmasın
Duyun da düşmanlar siz de sevinin
Dostlarım vah diyip varın yerinin
Şem’i ye, mahbublar düşte görünün
İntizarı sizde kalıp durmasın
Bayburtlu Zihni / KOŞMA
Bunaldım yâr sana sitemkâr dedim
Bilmem nerden buldu bu cevâb seni
Yorulmayıp müftüye şer’a danış
Düşürür dâvâdan bu hitâb seni
Nâz edip âşıka alma âhı sen
Hûblar kişverinin mutlak şâhı sen
Hüsnünle mat ettin gökte mâhı sen
Şerm eder görünce âfitab seni
Demişsin istemem Zihni harâbı
Görünce çekersin yüze nikâbı
Sevdiğim sehv ettin sen bu cevabı
Ne hicâb kurtarır ne nikâb seni
Sümmani / KOŞMA
Ervâh-ı ezelde Ievh ü kalemde
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır devr-i âlemde
Bir günümü yüz bin zâra yazdılar
Bulmadık şâdlığın iradesini
Çekerim bu gamın ziyadesini
Herkes dosta verdi ifadesini
Bizimkini rüzigâra yazdılar
Aşka benimle eyler daim kıl ü kâl
Daha sabretmeye kalmadı mecâl
Derdim taksimdara kıldım arzuhâl
Dedi ki öz bahtım kara yazdılar
Gönül gülşeninde hâr oldu deyu
Hasretlik cisminde zâr oldu deyu
Sevdiğim sevdiğin pir oldu deyu
Erbâb-ı garazlar yâre yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yâdlar gezer yârin vilâyetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Kadrimi bilmeze eyledim minnet
Derdimi artıran görmesin cennet
Sarraflar verdiler yâre bin kıymet
Benim kıymetimi nere yazdılar
Döner mi kavlinden sıdk-ı sâdıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşık kaydına geçti bunca aşıklar
Sümmâni’yi bir kenara yazdılar
Gevheri / KOŞMA
Şurda bir güzele meyil aldırdım
Cihan güzel olsa yoktur nazarda
Çünki dilber bende meylin yoğ idi
Niçün koydun beni ah ile zârda
O yâr bana nâme yazdı gönderdi
Öpem didim al yanağın sundurdu
Sim ü zer tükendi başın döndürdü
Didim dilber bu da var mı pazarda
Gevheri der ben de böyle kalursam
Adûlardan intikamım alursam
Yâr seni sarmadan ben de ölürsem
Sızılar kemiğin vallah mezarda
Necati Bey / GAZEL
Ey benim gün yüzlü mâhım gel beri
Göklere çıkmasın âhım gel beri
Kıble hakkı Kâ’be yüzündür murâd
Ey kapısı secde – gâhım gel beri
Ay ü günden alnın açık yüzün ağ
Hey benim zülfi siyâhım gel beri
Sensizin dünyâya bakmak suç imiş
Gel beri bildim günâhım gel beri
Olmasın yazık Necâti kuluna
Kıl terahhum pâdişâhım gel beri
*
Kaynak: Aşk Şiirleri Antolojisi
Nurettin Durman
www.Hepsi10Numara.com
Bir önceki yazımız olan Halk Edebiyatımızdan 10 Güzel Türkü başlıklı makalemizde en güzel türküler, halk edebiyatından örnekler ve halk türküleri hakkında bilgiler verilmektedir.