Halk ozanları, bir bakıma toplumun dilleridir.. Daha çok doğaçlama olarak saz çalıp türkü söylerler. Halkla iç içe yaşarlar.. Halkların olumlu ya da olumsuz yanlarını dile getirip dillendirirler.. Hayatta olup biteni daha erken görüp paylaşırlar. Yaşadıkları dönemlerde her halk ozanının farklı bir yeri vardır. Ama tüm halk ozanlarımızın buluştuğu tek bir yer vardır: O da: Halkların gönülleridir..
Doğu Anadolu’da söylene gelen “Aşuğ” İstanbul Türkçesinde “âşık” şeklinde ve asıl mânâsında kullanılmıştır.. Türkçede saz şairi mânâsına da gelen “âşık” kelimesi, ağızlarda aşuh, aşşıh, aşşığ ve aşığ şekillerinde söylenir. Aşk, sevgi kökünden ism-i fâildir.. Yani yapan eden anlamın da..
Ozan ise: Türkçe de “oz-uz” kökünden türeyip. ozmak yani önde gitmek, şarkı söylemek anlamındadır.. Onun için ozanlar hep önde otururlar. Uzmanlık bildiren “uz” sözcüğüyle de yakından ilgilidir. Pek çok halk ozanının yani aşığın isminde yer alan; emre ise, İmre sözcüğüyle ile yakından ilgilidir. İlaç, ağız, dişilik, işaret bildiren (Am/Em/İm) kökünden türeyip “Amramak/Emremek/İmremek” fiili aşık olmak anlamındadır..Emre kelimesi, aşık demektir..Emre, Amrağ/Amra/Emre” dönüşümüne uğramıştır. Anadolu da “imremek” ve “imrenmek” fiilleri bir şeyi çok sevmek, gıpta etmek yani aşırı istek duymak manaları taşır.
1.KARACAOĞLAN
(1606-1679). 17’nci yüzyılda yaşamıştır. Şiirleri aşk ve doğa üzerinedir. Duygularını, yaşadıklarını,düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirmiştir. En çok doğa benzetmeleri yapıp çok yalın ve temiz bir Türkçesi vardır.. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkilemiştir.Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar sürüp gelir..
Şiirlerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı çok azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanmıştır.. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur..Bu da onun şiirine ayrı bir renk katmıştır..Bütün bir şiirleri açık, anlaşılır ve içlidir…
ELİF
İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif, Elif deyi…
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif, Elif deyi…
Elif’in uğru nakışlı,
Yavrı balaban bakışlı,
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi…
Elif kaşlarını çatar,
Gamzesi sineme batar.
Ak elleri kalem tutar,
Yazar Elif, Elif deyi…
Evlerinin önü çardak,
Elif’in elinde bardak,
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif, Elif deyi…
Karac’oğlan eğmelerin,
Gönül sevmez değmelerin,
İliklemiş düğmelerin,
Çözer Elif, Elif deyi…
YUNUS EMRE
Türk halk ozanlarının öncüsüdür. Türk’ün İslam’a bakışını, Türk dilinin özellik ve güzellikleryle dile getirip dillendirir. Yaklaşık 700 yıldır Türk milletince şiirleri ezberlenip dilden dile taşınmıştır.. Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlayan, bir gönül adamıdır.
Onun anlayışında dervişlik; olgunluktur, aşktır.. O her dizesinde aşkın hasmı olan, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, şekilciliğe karşı çıkmıştır.. Yunus din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sadece sevgiyi esas almıştır..
Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla “milli bir sanatçı”dır. Tıpkı, Nasrettin Hoca, Köroğlu, Dadaloğlu veya Karacaoğlan gibi…
KENDİN BİLMEK
İlim ilim bilmek
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Okumaktan murat
Kişi hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bu kuru emektir.
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
16. yüzyılda Sivas’ta yaşamış bir halk ozanıdır. Asıl adı Haydar’dır. Genellikle Osmanlı bürokrasisine karşı olan, tutumundan dolayı idam edilmiştir. Ölümünün ve deyişlerinin etkisiyle kollektif bir bilinç oluşmuştur.. Anadolu halk kültürünün yaşayan bir ögesidir..
DOSTUN BİR GÜLÜ YARALAR BENİ
Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi beni zareyler
Yağmur gibi yağar taşlar başıma
İllede dostun bir fiskesi yaralar beni beni beni
Can beni beni beni dost beni beni beni
Dar günümde dustum düşmanım beli oldu
Bir derdim var idi şimdi el oldu
Ecel fermanı boynuma takıldı
Can beni beni beni dost beni beni beni
Pir Sultan Abdalım can göye almaz
Haktan emir olmasa rahmet yağmaz
Şu ellerin taşı bana hiç değmez
İllede dostun bir tek gülü yaralar beni beni
Can beni beni beni dost beni beni beni…
DADALOĞLU:
Dadaloğlu 18. yüzyılın son çeyreğinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklar 1785-1868 Avşar boyundandır.
Türkmen ozanlarındandır. Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğludur. Az da olsa eğitim almıştır. Daha çok Gavurdağı ve Ahır Dağı yörelerinde yaşamıştır.. Çukurova’yı, Toroslar’ı, Orta Anadolu’yu dolaşmıştır.. Dili halk Türkçesidir..Şiirleri, yerleşik yaşama geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin çığlığı ve sözlü tarihi gibiidr.Asıl ününü kavga türküleri ile yapmıştır.. Ama duygu ve aşk konularını da aynı başarıyla işlemiştir.
CAN VERİRKEN
Okuduğun Tutmaz Oldu Alimler
Kalktı Da Adalet Arttı Zulümler
Terlemeden Mal Kazanan Zalimler
Can Verirken Soluması Zor İmiş
Kulak Verdim Dört Köşeyi Dinledim
Meğer Gıybetimi Eden Çok İmiş
Çok Yasayıp Mihnet İle Ölmeden
Az Yaşayıp Dem Sürmesi Yeğ İmiş
KÖROĞLU
Köroğlu (16. yüzyıl) Halk şairlerimizdendir. Özgürlüğün ve kavganın ozanıdır.. Eski bir efsane kahramanı olan Köroğlu’nun adını almıştır..III. Murat zamanında (1574-1595) Osmanlı ordusuyla İran savaşlarına katıldığı (1578-1584) bilinmektedir. Bolu Beyi’nden babasının intikamını almak üzere dağlara çıkmıştır. Yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan isyancı Köroğlu ile şair Köroğlu halk zihninde kaynaşmışdır..
Şiirlerinde coşkun bir seslenişle yiğitlik, dostluk, aşk, doğa sevgisi çok sade bir dille anlatılır. Bu şiirler, hikâyeci aşıkların nesirle anlatılan hikâyeleri arasına serpiştirilmiştir. Yirmi dördü bulan bu hikâyeler, Türklük dünyasına yayılan bir Köroğlu destanının doğuşunu hazırlamıştır.
Dinle Sözlerimi Han Oğlum Ayvaz
Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz
Yükletin kervanı dengine bakın
Erlik meydanına girdiğin zaman
Kuşanın kılıcı gencine bakın
Düşmanın üstüne eyledim akın
Dönüşüm yok zamanın yakın
Fakir fukarayı incitmen sakın
Mal yemez tamahkar zengine bakın
Köroğlu her zaman kurdu meydanı
Ben bilirim yahşi ile yamanı
Aman dileyenden kesmen amanı
Dertli olanların derdine bakın
NEŞET ERTAŞ
Babası saz ustası Muharrem Ertaş’tır., Annesinin ölümünden sonra babası ve kardeşleriyle birlikte köye yerleşmişlerdir ve çocukluğu bu köyde geçmiştir. Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrenip 1957 yılında ilk plağını yapmıştır.. Halk tarafından çok beğenilip. Ankara’ya yerleşmiştir. Daha sonra sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya’ya gitmiştir. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre orada kalmıştır..2000 yılında İstanbul’da verdiği konserle sahne hayatına geri dönüp Devlet sanatçılığı’ ünvanını ayrımcılık olur düşüncesiyle kabül etmemiştir.. .
İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülüp Türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur. Hayatı ve eserleri iki ciltlik bir kitap halinde yayımlanmıştır..
NEREDESİN
su garip halimden bilen şiveli nazli,
gonlum hep seni ariyor neredesin sen?
tatli dillim guler yuzlum ey ceylan gozlum,
gonlum hep seni ariyor neredesin sen?
ben aglarsam aglayip gulersem gulen,
butun dertlerim anlayip gonlumu bilen,
sanki kalbimi bilerek yuzume gulen,
gonlum hep seni ariyor neredesin sen?
sinemde gizli yarami kimse bilmiyor,
hiç bir tabib şu yarama merhem olmuyor,
boynu bükük bir garibim yuzum gulmuyor,
gonlum hep seni ariyor neredesin sen?
17. yüzyılda yaşamıştır. Asıl adı Ali’dir. Mahlasını 14.yüzyılda yaşamış Hurufi şair Seyyid Nesîmî’ye olan sevgisi dolayısıyla aldığı ileri sürülür. Saz elde, keçe külah başında, dere tepe, köy kasaba dolaşmış bir derviştir. Nerede yaşadığı konusunda yeterli ve kesin bilgi yoktur. Hem hece, hem de aruz ölçüsüyle yazmıştır. Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın etkisinde kaldığı söylenmektedir.
Kul Nesimî, uzun süre 1404’te Halep çarşısında derisi yüzülerek öldürülen Azeri asıllı Hurufi şair Seyyid Nesîmî ile karıştırılmıştır. Kul Nesimî’nin ayrı bir şair olduğunu, yaşamıyla ilgili bilgileri ve şiirlerini ilk kez bir kitapta (Kul Nesimi, 1969) toplayan Cahit Öztelli ortaya koymuştur.
KİME NE
Ben yitirdim, ben ararım,yar benimdir kime ne
Gah girerim öz bağıma,gül dererim kime ne
Gah giderim medreseye, ders okurum Hak için
Gah giderim meyhaneye,dem çekerim kime ne
Sofular haram demişler bu aşkın şarabına
Ben doldurur,ben içerim,günah benim kime ne
Ben melamet gömleğini deldim,taktım eğnime
Ar-u namus şişesini taşa çaldım,kime ne
Gah çıkarım gökyüzüne,hükmederim kaf ve kaf
Gah inerim yeryüzüne, yar severim kime ne
Kelp rakip böyle diyormuş’güzel sevmek pek günah’
Ben severim sevdiğimi,günah benim kime ne
Sofular secde ederler mescidin mihrabına
Yar eşiği secdeğahım,yüz sürerim, kime ne
Nesimi’ye sordular ki,yarin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım,o yar benim kime ne
1940, da doğup 23 Kasım 2001, Ankara da öldü.. Asıl adı Sabri Oraktır..
1940 yılında Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta âşıkların yanında kendisini yetiştirdi..Küçük yaşta babasını yitirdi. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdaî de askerlikte öğrendi. Pek çok ödüller kazandı.. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır.
Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler
Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar
Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler
Göz koydular varlığıma malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar
Hüdai’nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar
AŞIK MAHSUNİ
Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nin Berçenek Köyü’ndendir. 1955 yılında, sonradan Ankara’ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu’na kaydoldu. 1964 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi. Bir süre Gaziantep’te ikamet ettikten sonra Ankara’ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya’nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
Sivas Dramı adlı türküsünü, Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenlere ithaf etmiştir. 2001’in başlarında rahatsızlandı.. Kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, 60’lı yaşlarında Almanya’nın Köln şehrinde vefat etti.
Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem,Merdo,Dostum Dostum, Han sarhoş Hancı sarhoş, Çeşmi Siyahım,Yalan Dünya, Ağlasam mı?,Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Ekmek Kölesi gibi eserleri ve 453 plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır..
ÇEKER GIDERIM
Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
Insan Hak’tır deyip çeker giderdim
Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
Itikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim
Insan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim
Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim
Mahzuni hüner yok şah’ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
Insan der boynumu
AŞIK VEYSEL
1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğdu.. İki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından da yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı bir gözünü kaybetti daha sonra da öteki gözü kör oldu..
Babasının, oyalanması için aldığı sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı.1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer’in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.
Köy Enstitüleri’nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla’da her yıl adına şenlikler yapılmakta.. Eserlerinde Türkçe’si yalındır. Dili ustalıkla kullanır. 1973 yılında akciğer kanseri sonucunda vefat etti.
SEN BİR CEYLAN OLSAN
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni
Kurulma sevdiğim güzelim deyin
Bağlanma karayı alları geyin
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun
Beslesem elime tuz ile seni
Koyun olsan otlatırdım yaylada
Tellerini yoldurmazdım hoyrada
Balık olsan takla dönsen deryada
Düşürsem toruma hız ile seni
Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görse idim göz ile seni.
*
E. Ali OKUR
www.hepsi10numara.com
Bir önceki yazımız olan Güneş Hakkında Sıradışı 10 Bilgi başlıklı makalemizde 10, bilgi ve güneş hakkında bilgiler verilmektedir.
Çok güzel ellerine sağlık yapanınnnnnnn
Çok güzel olmuş teşekkürler
Do very much thank you
çççççççççoooooooooooooooook güzel çok beğendim bu siteyi yapanın ellerine saplık çok güzel olmuş teşekkürler
Cok tesekkur ederim. Ellerinize sağlık
musatafa karagöz bence eklenemez çünkü o ozan değil
musatafa karagöz bence eklenemez çünkü o ozan değil