Breaking News

Kendini Pazarlamanın 10 Yolu

Pazarlama sana itici geldiyse eğer “insanları etkileme yolu” olsun.

Dünyada iletişimin en önemli basamağı imajdır. Sen içinde istediğin kadar kendini tanımla ancak karşıdakine yansıdığın kadarsın.

Her alanda aslında bir imajımız var. Duygusal ilişkilerde, iş hayatında, arkadaşlarımızın gözünde,  ailemizin ve çocuklarımızın algısında.

İsmimiz ve soyadımız ile kısaca her birimiz birer şirketiz. Ve her şirketin bir imajı, misyonu ve vizyonu muhakkak vardır. Bunun dışında her şirketin duygusal yaklaşımı olduğu gibi idare yönetimi vardır. Bu idare yönetiminde genel müdür, insan kaynakları, finans, personel bulunur. İşte bunların hepsi kendi şirketimizde kendimiziz.

Başlayalım;

  • Birinci kural kendin ol! Olduğun kişiden memnun değilsen derhal beğenmediğin ne varsa listele ve değişmeye çalış. Ama her durumda kendin olmalısın, yapmacık, yalandan hal, tavır ve sözlerinle ne sevilirsin ne de saygı duyulursun. Dürüstlük anahtar kelime.
  • Kendini sev ve saygı duy. Bunu önce hisset sonra yaşa. Kendine duyduğun sevgi ve saygı gerçekse dışarıya yansıyacaktır. Kendine sevgi ve saygısı olan başkalarına da aynı duyguyu hisseder. Birinin kendini sevdiğini ve saygı duyduğunu ilk nasıl anlarsın? Elbette görüntüsüyle.

Bu insanlar her sabah duşunu alır, kıyafetleri temizdir ve her daim bakımlıdır ve hemen fark edilir. İtiraf et sen de eder, sempati duyarsın. İşte buna imaj diyoruz. Görüntü önemli ve bununla birlikte nasıl yürüdüğün, bedeninin duruşu ve yüzünün halini es geçemeyiz. Omuzlar dik, emin attığın adımların, kendine güvenli yürüyüşünle insanları etkilememen mümkün değil.

  • En azından üniversite diploman olsun. Bazı konularda gelenekselciyimdir çünkü öğretmenim kanıma işlemiş ama inan bana kırk iki yaşımdayım ve ‘ nereden mezunsun?’ sorusunu defalarca cevapladım. Bir konuda uzmanlığın olsun. Sonra ne iş yaparsan yap. Diploma imajının kağıda dökülmüş hali. Yoksa diploman eğer bunun ezikliğini taşıma, çoğu insan taşıyor çünkü. Diploma sahibi olmanın önemsiz olduğu havalarında palavra sıkma. ‘okuyamadım, keşke okusaydım’ bile daha samimi bir yaklaşım. Ya da ‘okumadım, kişisel tercihimdi’ açıklaması da samimidir. Bunun için bir sebebin olmalı.
  • Kişisel olarak misyonun ve vizyonun olsun. Misyonun ne mesela senin? Misyon zamana ve durumlara göre değişken olabilir ama temel bir tane vardır. Benim misyonum özgürlük. Öğretmen olarak öğrencilerime İngilizce öğretmekten çok yaşamla ilgili destek ve ışık olmak.  Peki, vizyonun? Vizyon mühim. Çok mu okursun, çok mu gezersin ne bileyim bilgin, becerin, dünya görüşün nedir? Bir de tabi bunları satman önemli. Öyle efor sarf etmene gerek yok tabi eğer içselleştirdiysen kolay. Bazı insanlar farklıdır. Sen de ol. Ve hepsinin bir hikayesi vardır. Kendini hikayeni yarat!
  • İletişimin kuvvetli olsun. Ne çok sıkı ve laçka ne de çok mesafeli ve snop olmasın. Arada bir yerlerde sabitle kendini. Bu konuda kendini nasıl tanımlarsın? İnsan ilişkilerinde imajın ne?

Dürüstçe güvendiğin arkadaşlarına sormalısın. Karşıdaki yansımanla yüzleşmelisin. Girişken ve samimi ol.

İlham veren ol. Sözlerini eylemin desteklesin. Bu ilhamı görüntünle, tavrınla ya da yaşamın boyunca yaptıklarınla verebilirsin.

  • Mesafeni koru. Fazla samimiyet tez ayrılık getirir. Mesela iş arkadaşlarına özel hayatını hele aşk yaşamını anlatma. Aşk hayatın sana özel, onlara ne! Eğer bu kapıyı açarsan kapatamazsın. Eşinin defolarını, yaşadığın olumsuzlukları anlatma. Anlattığında karşındakine senin hakkında yargıda bulunma hakkı vermiş olursun ve bundan hoşlanmazsın. Deşifre olma! Mesafe saygıyı doğurur.
  • Sana bir teklif yapıldığında asla ‘yapamam, beceremem’ deme. Yaparsın çünkü kimse senden işin dışında alakasız bir şey istemez. İstese bile ‘ bakayım, neler yapabiliriz’ diyebilirsin mesela. Bu hareketin seni özgüvenli gösterir. Sonrasında araştırırsın, yeter ki istekli ol. Kimse beceriksiz, özgüvensiz, miskin insanı sevmez. Çalışkan ol. Yardımsever ol ve yardım istemekten korkma. İnsanlara sana faydalı olmaları için fırsat ver böylece sana daha yakın hissedecekler kendilerini. Ve tabi ki teşekkür et!
  • İnsanlara konuşma fırsatı ver, sürekli sözlerini kesme! Mesela hep iyi dinleyici olmuşumdur ama eskiden heyecanlanır sözlerini keserdim akışı değiştirirdim. Sonra derin dinlemeye geçtim, bu seferde arada dinlediğimi gösterecek tek kelime söylemediğim için dinlenmediklerini hissettiler. O yüzden arada ‘e, hım, sonra, şaşırdım, çok heyecanlı vs’ kelimeleri kullan.

Ve iletişimde olduğun kişilerin güzel yanlarını dillendir, destekle. Herkes övülmekten hoşlanır. Sakın, yalakalıktan bahsetmiyorum, her insanın övülecek bir özelliği vardır. İnsanları takdir edebilmek özgüvenin yansımasıdır.

  • Asla onları yargılama, ‘ her hangi bir konuda yapamazsın, bu kıyafet sana yakışmamış, et iyi pişmemiş’ gibi örneklemelere benzer sözler sarf etme. Bu seni antipatik yapar. Bak gerçi bu durum bende ters işler. Es kaza biri bana her hangi bir konuda ‘yapamazsın, beceremezsin, sana ağır gelir, zor gelir’ desin. Çok affedersin neyse o iş anasını ağlatırım. Beni bu sözler kampçılar. O yüzden de kırıcı eleştiri beni yükseltir ve asla yapana kızmam. Fikrini sorduğum kişilere beni acımasızca eleştirmelerini isterim, sonra yaptığım işe tekrar odaklanır haklılık paylarını bulur ve düzeltirim. Eleştirilmekten korkma!

Böylece onuncu şıkka geldik;

  • Asla kararsız olma. Bir konu hakkında herkese fikrini sorma. Özgüvenli, ilham veren insanlar herkesin sözüyle, inancıyla ve yargısıyla hareket etmez. Mesela bir yola gireceksen o yoldan daha önce yürümüş bir, iki insana sorabilirsin yoksa konudan bir haber olan insan ancak kendi var sayımlarını yumurtlar. Sense onların gözünde karasız, basiretsiz, bilinçsiz bir imaj sergilersin. Ayrıca daha önce yaşamadığın olay için ahkam kesme. Destek olmakla akıl vermek apayrı durum.

 

Ve tabi ki sıralamalara sığmayan yıldızlı kuralımız ise ‘gülümse’

Müşkülpesent, melankolik, şikayetçi, şüpheci insanları kimse sevmez. Onun yerine kalbine, düşüncelerine ve sözlerine tevekkülü, teşekkürü, şükranı her ne dersen de yerleştir. Başlarda zor olabilir ama dene, göreceksin çok şey değişecek.

Başlangıç olarak yaşamının parçalarına değil de bütününe odaklan. Parçalarda sıkıntı olabilir. Örneklemek gerekirse, bedenini ele alalım. Parça olarak baktığında beğenmediğin illaki bir yerin ya da yerlerin olacak ama bütüne baktığında sağlıksın, güzelsin, görebiliyor, duyabiliyor ve yürüyebiliyorsun. Yaşamının defolarına değil güzelliklerine odaklanırsan bu şükran enerjisi dışarıya yansıyacak ve insanlar seni şükranla anımsayacak.

Not: Dün bir arkadaşımın annesinin cenazesinde emekli bir öğretmen büyüğümle karşılaştım. Bana şikayet etme orucu tuttuğunu anlattı. Başlarda çıldıracak gibi olmuş, çok zorlanmış ama sonra alışmış. Şu an daha huzurlu olduğunu söyledi. Yüzüne de yansımıştı.

Cenaze demişken; öyle acele, öyle çabuk ki. Yaşadığımız hayatın tadına varmak gerek. Hep bir bahanemiz var. Ya paramız yok, ya zamanımız ya da heyecanımız çünkü yorgunuz.  Oysa öyle değil. Bir sonraki yazımda…

*

ayşegül kuşçu

 

Bir önceki yazımız olan Milli Eğitim "Acil Kalp Eğitimi" İle Düzelir! başlıklı makalemizde eğitim hakkında, eğitim nasıl düzelir ve eğitim sorunları hakkında bilgiler verilmektedir.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir