S: Tiyatro ve sinema oyunculuğunuzun yanısıra, sizi şiir kitaplarınız, çocuk hikayeleriniz, roman, senaryo ve köşe yazılarınızla tanıyoruz. Yazarlık tutkunuz nasıl başladı?
C: Şiir, hayatıma ilkokul sıralarındayken girdi dersem abartmamış olurum. Bazen, öğretmenimin verdiği şiir ezberleme ödevimi yapmaz, aynı konuda kendim bir şiir uydururdum. Tahtaya kalkıp okuduğumda, öğretmenim, bunu benim uydurduğumu farketmez, en yüksek notu verirdi.
S: Yazarken, yaratım sürecinde neler yaşıyorsunuz? Sizin için, sancılı bir süreç mi yazmak?
C: Yapıta göre çok farklılık gösteren bir süreç yaşıyorsunuz. Yazınıza ruhunu veren fikir ya da esin diyelim, bazen bir cümle, bazen bir görüntü, bazen de düş olarak çıkıveriyor karşınıza. Bu fikir, zaman içinde, iç ve dış dünyanızı gözlemlemenizle olgunlaşıyor. Zihniniz, sürekli birleştirmelerle, ayrıştırmalarla meşgul oluyor. Kafanızda o dünyayı kurana kadar, yapıp dağıtırsınız satırlarınızı. Bir eserin oluşumu, yaratmanın yanısıra, çıkarımlarınıza, eksiltmelerinize de bağlıdır. Son halini alana kadar kurgularsınız. En arı anlatımı bulmaya çalışırsınız. Bütün bunları, sezgisel ya da mantıksal bilgi yoluyla yapıyorsunuz. Ben, şiirlerimde daha çok sezgisel yolu seçiyorum. Sezgi, duygusal bir anlatım gücü. Yeni bir dünya oluşturmaktasınız. Bu da sizi gerçek dünyadan ister istemez soyutluyor, uyumsuz hale getiriyor. Zor olan, bu olsa gerek…
S: Yazı yazarken, geceyi mi, gündüzü mü tercih edersiniz? Böyle ön koşullarınız var mı?
C: Esin beni yakaladıktan sonra, her türlü ortamda yazabiliyorum. Belirli bir saatim yoktur. Hatta, kalabalık ortamları, çalışmak için daha uygun buluyorum. Herkesin maç izlediği bir kafede, sayfalar dolusu yazabiliyorum mesela.
S: Çocuk hikayeciliğindeki başarınızı, neye bağlıyorsunuz? Hikayelerinizin ana eksenini neler oluşturuyor?
C: Evrensel ahlak kurallarını, iyi, kötü, doğru, yanlış gibi kavramları, gerçekçi bir dille, çocuk ruhunu gözeterek anlatmaya özen gösteriyorum. Çocuk kalbini, çok iyi duyumsuyorum. Bütün şeffaflığıyla görüyorum sanki. Onların dünyası çok zengin, çok da insancıl aslında. Özümüzü, içimizdeki çocuk sayesinde koruyabiliriz. Bizler büyüdükçe kirleniyoruz.
S: Akis Kitap’tan, son çıkan ” Aramızdaki Deliler ” adlı sohbetler kitabınızda, birbirinden farklı konulara yer vermişsiniz. Aşk, güncel olaylar, futbol, sanat gibi… Yazılarınızın en çok hangi kitleye hitap ettiğini düşünüyorsunuz?
C: İçinde bulunduğumuz toplumda, öyle insan manzaraları, olaylar var ki, bir Beyoğlu bile, size ne ilhamlar sunuyor. Türkiye’nin her kesiminden kesitler görüyorsunuz. Bazen içimizi acıtan olaylar, bazen yüzümüzü güldüren şeyler çıkabiliyor karşımıza. Konular beni buluyor diyebilirim. Çeşitlilik, Türkiye’nin sosyal konumundan ortaya çıkıyor. Sanatçısına, ezilen kesime, aydına, normal vatandaşa ulaşabildiğimi sanıyorum.
S: “Aramızdaki Deliler ” kitabınızın ilk yazısı, ” Aşk Üzerine ” başlığını taşıyor. Yazınızda, aşka inanmayanları eleştiriyorsunuz. Siz aşka inananlardan mısınız?
C: Aşk, varoluşumuzun sebebidir aslında. Aşkın tanımını, ünlü filozof sokrates çok güzel yapmış.” Aşk, insan ruhunun ilahi güzelliğe duyduğu açlıktır. Aşk, yalnız güzelliği bulmaya değil, aynı zamanda onu yaratmaya ve devam ettirmeye iştahlıdır. Fani vücutta, ebediyetin tohumlarını yetiştirmektedir. Bunun için iki cins birbirini sevmektedir. Kendilerini tekrar yüceltmek ve böylece zamanı ebediyete kadar uzatmak isterler. Bunun için yetişkinler, çocuklarını severler. Sevişen ana babaların ruhları, yalnızca çocuklar vücuda getirmez. Bunlar aynı zamanda, ebedi güzellik arzusunun arayışlarını ve haleflerini vücuda getirirler.” Aşkı herkes kendi algılayışına göre, kendi gerçekliğinde farklı olarak yaşıyor. Aşka inanmadığımızı söylesek de, bize farklı formlara girerek görünüyor. Kimisi bedensellikte arıyor onu. O zaman para, mevki, şehvet gibi surete bürünüyor aşk. Kimisi ruhsal boyutta yaşıyor. Sevdiğine adıyor kendini. Bir başkası, tasavvuf yoluna giriyor. Önemli olan, bu duyguyu doğru şekilde yönlendirebilmek.
S: Gelelim ” Ve Tanrı Kadını Yarattı ” adlı yazınıza. Mevlana’nın ” Mesnevi ” eserindeki, kadını yücelten beyitlerinden birine yer vermişsiniz. ” Kadın hak nurudur, sevgili değil, sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil.” Kadın böylesine kutsanmış bir varlıkken, günümüz Türkiye’sinde kadının adı yok sayılmaya devam mı etmekte?
C: Evet. Toplumlar çağ atladıkça, medeniyete daha da yaklaşması gerekirken, yerinde saymaya, hatta gerilere gitmeye kalkışabiliyor. Biz insanlar, aklımız, şuurumuz gelişeceğine, ilkelliğe doğru yol alabiliyoruz. Günümüz Türkiye’sinin bazı kesimlerinde, kadına cehennem hayatı yaşatılıyor. Kadına karşı uygulanan baskılar, gelenek, din kılıfları altında sürüyor. Mal gibi görülebiliyor kadın. Töre cinayetleri, namus cinayetleri gibi vahşetler yaşanıyor. Yaratıcılık vasfına en yakın olan bu dişil ruhlar, her alanda etkinsizleştirilmeye çalışılabiliyor. Aslında kadını böylesine yok saymak, kendini, varlığını yaratan Allah’ı bilmezlikten gelmek gibidir. Bir toplumun huzur bulması, ancak kadın ve erkeğin birlikte insan olma şuurunu ortaya çıkarabilmesine bağlıdır.
S: Sizinle biraz sinema konuşalım. Ödül alan festival filmlerine baktığımızda, sinema salonlarında pek iş yapmadığını görüyoruz. Bu konuyu siz de ” Festival Filmleri İş Yapmıyor mu? ” başlıklı yazınızda işlemişsiniz. Eleştirmenlerin yerden yere vurduğu filmleri de, halk tutuyor. Sizce sinema sektöründe yaşanan bu çelişkinin sebebi nedir?
C: Toplumun bakış açısından, psikolojisinden, sosyolojik konumundan uzak, halkla buluşmayan sinema, zorlamayla iş yapmaz tabiki. Bu filmleri yapanlar, yapıtlarının sanat filmi olduğunu, sanat filminden halkın anlamadığını iddia ediyorlar. Yaptığınız hem sanat olmalı, toplumun estetik değerlerini, beğenisini üst düzeye çekmeli, hem de halka hitap etmelidir. Üç ayaklı bir masa düşünün, masanın bir ayağı senaryo, diğer ayağı çekim, üçüncü ayağı ise halktır. Bunlardan biri olmazsa, o masa ayakta duramaz. Yani seyircisiz sinema olmaz.
S: Son olarak, yaşam felsefeniz nedir?
Sevgi, barış içinde yaşayan güçlü bir toplumun oluşması için, ortak amaca katkıda bulunmaya çalışmak. Bazen kendimi dünyanın en mutlu insanı zannediyorum. Kederlerimle, sevinçlerimle, beni ben yapan bütün unsurlarla, varoluşumdan ötürü bu mutluluğu tadıyorum. Beni mutluluğa götüren bu duyguları, diğer insanlara aktarmak, paylaşmak istiyorum.
S: Çok teşekkür ederim, İncilay Hanım.
C: Ben teşekkür ederim.
*
Kitabı satın almak için: http://www.kitaplife.com/Aramizdaki-Deliler,PR-542.html
*
Eser Adı: Aramızdaki Deliler
Yazar Adı: İncilay Özdemir
Yayınevi: Akis Kitap
Dizi Adı: Deneme
Türü: Edebiyat
Katkıda Bulunanlar:(Yayın Yönetmeni: Bilal Özbay, Yayın Koordinatörü: İbrahim Özbay, Editör: Hale Öner)
Cilt Bilgisi: Amerikan Cilt
Kağıt Bilgisi: 2. Hamur-Enso
Basım Tarihi: Aralık-2013
Basım Bilgisi:(1. Basım)
Sayfa Sayısı: 136
Kitap Boyutları: 13,5×19,5
ISBN No: 978-605-129-132-1
Barkod No: 9786051291321
Etiket Fiyatı:7,5 TL
Çıkış Tarihi: Ocak – 2014
*
Lilay Koradan
lilaykoradan@gmail.com
Bir önceki yazımız olan Beyin Gücü Dergisi'nden 10 Konu başlıklı makalemizde beyin gücü, beyin gücü son sayı ve kişisel gelişim hakkında bilgiler verilmektedir.