“Kendini tanıyan, Rabbini tanır” Hadis-i Şerif
Bilmek tanımak değildir. Bilmek, “bilmek” bile değildir. Zira Yunus’un da dediği gibi “İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir” Bilmek, kendini bilmektir. Kendini bilmeyenler, neyi bilebilir ki? Bilmeyenler tanıyamaz, tanımayanlar sevemez. Bilgi bilinene tabidir. Kendini dahi bilmeyenlerin evreni bildiklerini iddia etmeleri ne kadar da saçma. Varlık bilgi değil, bildiricidir. Varlığı tanırsak var edeni buluruz. Bilgiyi tanırsak, tanımayla tanışırız. Tanırsak severiz. Seversek, sadece kendimizde değil onda da var oluruz. Bu da demektir ki, sevdiğimiz kadar varız, sevdiğimizle varız.
Kendimi dahi bilmediğim dönemler geride kalmıştı. Kendime gelmiştim. O’nu “ben”de bulmuştum. Bir ben vardı benden içeri… Ama O’nu yeterince tanıyor muydum? Varlığını bildiğim halde, O’nu yeterince tanımazsam, yeterince nasıl sevebilirdim?
Nasıl bir sevgiliydi? Özellikleri nelerdi? Neyi sever, neleri sevmezdi? Neleri yapmamdan hoşlanırdı? Kimi sevmemi, kimden uzaklaşmamı beklerdi? Diğer sevgililer gibi ölümlü müydü? Onu görebilir miydim? Neredeydi o?
Yolda yürüyordum. Düşüncesiz yürüyemezdim. Düşünüyordum ama düşmüyordum. Yürüyordum ama amaçsız değil. Bir gayeye doğru…
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Sordum ona. Dayanamadım…
-Nasıl tanıyacağız Rabbimizi? Hoca cevap verdi:
-Hz. Musa da yürümüştü Tur dağına doğru. Tuva vadisinde soyunmuştu madde ayakkabılarından. Maddesiz yürüdü, bölüntüsüz. Sonsuzla birleşik… Çünkü orası mukaddesti. Hakikatin görüntüsüne yaklaştığında dayanamadı. Bayıldı. Görülecek olan sonsuzdu, görmek isteyense sonlu.
-Hz. İbrahim de yürüdü, Hz. İsa da… Yaklaştılar… Hissettiler… Tanıdılar… Sevdiler… Sevildiler… Hepsi de Cebrail gibi Sidret’ül müntehaya kadar yürüdüler. Kutlu bir yürüyüştü bu. Ev edna sokaktaki kab-ı kavseyn apartmanına bir kişi girebildi. Bir kişi seyredebildi sonsuz güzelliği. Bir kutlu kişi görüşebildi O’nunla…
– Gerçeğin kendisini gören mi daha iyi anlatır, görmeyen mi? Bilen mi öğretir bilmeyen mi? Maneviyata kör olanlar neyi anlatabilirler sonsuzluk hakkında? Gören bile anlatamazken, göremeyenin renkleri anlatması mümkün mü?
-Evet kardeşlerim… Bizler Rabbimizi tanımak istiyorsak, 3 tanıtıcıya müracaat etmek zorundayız. Kur’an-ı Kerim, Kainat Kitabı ve Hz. Muhammed (SAV)… Bu üç tanıtıcının dışındaki tanıtıcılar, tanıtıcı değil çoğunlukla yanıltıcıdırlar. Hz. Adem’den bu yana Allah’ı tanıttığını iddia eden bir sürü insan geldi cihana. Bunların çoğu şirke saplandılar. Kimisi puta taptı, kimisi ineğe. Kimisi Allah çocuk edinir dedi, kimisi de İlah olduğunu iddia etti. Hepsi kaybolup gitti sonunda.
-Allah’ı en güzel Allah tanıtabilirdi oysa. Cenab-ı Hak, insanlardaki kafa karışıklığını önlemek için her fırsatta elçiler ve kitaplar gönderdi. “Ben tek olan Allah’ım” diye seslendi. Özelliklerini anlattı… İsteklerini açıkladı… Sevdiklerini ve sevmediklerini söyledi.
*
Oğuz Düzgün
Kabirden Gelen Mektuplar
Bir önceki yazımız olan Tokat'ta En Eski 10 Tarihi Cami başlıklı makalemizde eski camiler, tokat camileri ve tokat kebabı hakkında bilgiler verilmektedir.